8 Ekim 2014 Çarşamba

GERÇEK

                   Acının ne olduğunu bildiğim an,
                   Alışmaktı amacım
                   İnsan kendi kendini yıpratıyor sonra alıştım diyormuş
                   Acıya alışılmazmış ki tedavi edilirmiş


                   Zamanın ne olduğunu bildiğim an,
                   Beklemekti amacım.
                   Beklemek böyle değilmiş,
                   Zaman bekletilmeye gelmezmiş ki
                   Ömür geçirilirmiş.


                   Gerçeğin ne olduğunu gördüğüm an,
                   Hayali bilmekti amacım.
                   Ama hayal gerçek değilmiş ki
                   Gerçek hayal kurmaya benzetilirmiş
                  (Ama hayal gerçek olsa ne güzel olurdu bi düşünsene)

                    Sevginin nasıl bittiğini hissettiğim an
                    Bitmemiş.
                    Sevgi ateş değilmiş ki sönsün
                    Sevgi güneşmiş hep parlasın....







16 Temmuz 2014 Çarşamba

BİR DOST


İnsanın kalbindeki kuru dal alsın cennet bahçesi görünür ama herhangi biri dünyaları verse gözüne gelmez.

15 Temmuz 2014 Salı

DOYUMSUZ ARAMA

                  Bir dünyayı aramak istediğim anda kendimi buldum huzurlu bir şekilde yaşar gibi davranmak yerine. Aramak istediğim neydi yada bulduğum bendeki bulmak istediğim miydi? Başkalarının bulmak istediği doyumsuz sevgi, bana karşı güdülen bir savaş mıydı? Bilmiyorum. Belki de aradığım şey sevgi, bulduğum ise huzursuzluk , belki de tam tersi bilemiyorum işte
                 
                   İnsan geleceğini nasıl düşünürse, yanlış yapmamayı nasıl isterse ,karar verme anı nasıl zorsa bütün bunların yaşanması da zordur elbet. Yaşayabileceğim yaşanması gerekenlerin teminatıysa yaşanmışlığın hiçliği, kayboluyor demektir.

                    Cümlelerin zor olduğu bu zalim dünyanın içinde bile kelimeleri iğneyle seçmeden önce mikroskopla bakman ve lameldeki gördüğünün ne olduğunu bilmen, bildiğini ise uygulaman gerekirken aynı zamanda düşünmen gerekir, aramak isteyip istemeyeceğini. Peki insan huzuru bu şekilde mi bulur yani arayarak mı? Kaç kalbi incitir? Kaç kalbin ruhuna dokunur? Kaç kalbin beklediği hüzündür? Kalpler arasında giden yolda gurur, yaşam isteğini geride bırakır, kalplerin içinde bir yerde...

                     Sevgiyi aramak istek dışı olursa gurur ne yapabilir ki hüzün hüsranı beklemekten başka. O, bunu da layıkıyla yerine getirdiğini de söylemeden edemeyeceğim. Dünya sonsuz bir çukur aşk gelir bulur adamı ama gurur "Dur " der " Bekle". Neyi beklediğine aldırış etmeden sadece bekle. Peki ya "Ara " deseydi. Gerçekten de huzuru bulabilir mi? Bir arkadaşım huzurlu bir aşkın olmadığını söylemişti. Aşk için acı gerekirmiş. Peki aşk olmadan birini bulursan huzurlu olabilir mi insan? İşte asıl soru bu...

20 Haziran 2014 Cuma

YOL ve ÖLÜM

           Bir yanlışa düşmüşüm ucu bucağı belli olmayan bir yolun ardından

           Bir gökyüzüne vurulmuşum yanlış amaçların yol verdiği bir hayatın ardından

           Bir hayatın gerisinde uzun bir ömrü beklemek istemezken "günaydın" demiş hayat,
                 
           Eskimiş bir soytarının gülümsemesi gibi sırıtırcasına....

           Bir düşmanın ardından bakarcasına sırıtma, basitmiş sadece basit.

           Her şeyi vurur suratına kamçının bıraktığı iz gibi bırakır ruhuna.

           Bir yuva bulmuşum içinde bulutların süzülerek dans ettiği bir evin ardından 

           Tam hayatın şekilleneceğini düşünmek isterken, bir kiracının monotonluğunu yaşar gibi,

          Çıkıveren bir aydınlık olmuş ömür. 

          İstenmeyen olayları şekillendirmiş, duraksatmış, ispatlamış.

          Ömrünün geri kalanını düşünmek isterken

          Korkutur,  ipe sapa gelmez bir serserinin baktığı güneş gibi korkutur.

          Hayatımın akışını bilmek istemezken ölümün sıcaklığını hisseder gibi

          Yol alır ruhumun karanlığını aydınlatmak ister, ben istemezken bile

          Ve sonunda ünlü cümlesini söyler: "Ölümden daha güzel ne olabilir ki" 

                                                                                                   Adnan KÖROĞLU