22 Şubat 2012 Çarşamba

KÜÇÜKLERİN BÜYÜKLÜĞÜ


            Devler arasında küçücük bir böceği ezmektir hayat.
            Böcek zararsızdır ama yine de ezilir
            Ezilmek diğerleri için bir zorunluluktur
            Böcek için ise bir kurtuluş...
            Hayatın dev, acımasız ve monotonluğundan kurtuluş
            O  kurtuluş ki ezen ve ezilen aynı
            Tıpkı bir başkasının ezileceğinin garanti olmadığı gibi.
            Ezmek ve ezilmek bir duygudan ibaretse
            O duygunun tek amacı midenin bulanmasını engellemek olur.


            Dev bir okyanusun içindeki plaktondur hayat.
            Plaktonun sonu yem olmaktır
            Bunu balıklar da bilir, plakton da, dev okyanus da
            Plaktonun amacıdır bu.
            Yaşamın amacıdır bu.
            Güçlülerin yaşaması için bir yem
            O yem ki döngünün başlangıcı
            O yem ki olmazsa yaşamın bitireceği
            Okyanusun en güçlüleri bile ona ihtiyaç duyar.


            Evrenin en küçük gezegenlerindendir, dünya
            İçinde benim hayatımın büyüklüğünün olduğu tek yer
            Bazı insanların sığmadığı, bazı insanların küçük kaldığı yer.

         
            Ben  koca evren içindeki koca dünya içindeki küçücük olan ben, hayallerimin büyüklüğünü eğer kestirebilirsem hayallerimin içinde boğulurum.
                                                                                                              Adnan KÖROĞLU

14 Şubat 2012 Salı

YAPRAĞIN SUÇU


           Hani koskoca ağaçta dimdik ayakta duran, yaprağın üstüne senin sevginin düştüğü gün vardı ya; işte o gün anladım bembeyaz masum mu masum senin sevgini ama hissedemedim işte. Sen "Hisset" diyordun. Ben "Bilmiyorum." diyordum çocukluğumun verdiği o duygu yüklü bakışlarla. O anda her şey silinmişti sanki bir tek sen kalmıştın aklımda; bir de senin sevginle büyüyen o yaprağın duruşu.

            Yaprağın üstündeki yağmur damlasının şeffaflığına baktık beraber. Gururlu ve onurlu olan damla altındaki yaprağa aldırış etmeden süzülüyor, yere düşüyordu. Sonra bir diğer damla yolunu buluyor, sonra bir diğeri , sonra sonra....

             Havanın soğukluğuna ne sen, ne ben, ne de yaprak aldırış ediyordu. Belki de bizi senin sevgin ısıtıyordu. Kar taneleri senin eline düşmeye başladı. Elini tuttum. Soğuktu ama benim içim sıcacık olmuştu. Gözlerine baktım. Tüm hayatının mutluluğunu yaşamış gibi bakıyordun. Bir kar tanesini avucumun içine aldım. Soğukluğunu hissetmemiştim bile. Kar tanesini o sapasağlam duran tek yaprağın üstüne koydum. Sanki yaprağın her tarafı bembeyaz olmuştu. Belki de senin masum bakışların bana öyle gösteriyordu.

             O bütün kışın gücüne tek başına etrafındakilerin düşmesine aldırış etmeyen yaprak, kar tanesi dağılınca kopu verdi. Bizim o anki bakışlarımızı hiç umursamadı. Sevgimizi aldığını bilmiyordu. Onun bakışlarını           verdiği önemi bilmiyordu. Belki de diğer çarpan karlardan etkilenmişti. Belki de düşen arkadaşlarını özlemişti. Su hayattı ama onun ne hayattan ne de sevgiden haberi vardı.

             Koskoca dev çınar, son yaprağını kaybedince boynu büküldü. Dalları,o güçlü kolları, kurumuş sessizliğine bürünmüştü. Sanki sevgi bir anda yok olmuş, gerçekliğine kavuşmuştu. Sen ağlamaya başladın. Ben telaş içinde yaprağı alıp, silerek sana uzattım. " Hayır" dedin, " Taşınıyoruz." dedin. Yüzüme çarpan karlarla bütün bedenim buz gibi olmuştu. " Ayrılıyoruz, taşınıyoruz buralardan. ". Bir kol seni tuttu, bir kol beni. Sevgimiz kırılmıştı, düşümüz rüyalarımız kırılmıştı, şeffaflığımız masumiyetimiz kırılmıştı. Beni çeken kolla birlikte bir sana bir yıpranmış ağaca baktım. Suskun bir şekilde sevgimi aradım. Yaprağa düşen damlada sevgimi kaybettim.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                            
                                                                                                           Adnan KÖROĞLU

12 Şubat 2012 Pazar

UZAY RÜYASI


            Bazen hayat, istemediğimiz şekilde değişir. İsteklerimizin değişmesi istemediklerimizin aşılmasıdır. İstek bir değişimse, hayat da bir değişimdir. Uzayın derinlikleri sürekli değişmediğini kim söyleyebilir ki? Uzayın sonsuz olduğunu söyleyenler değişimin sürekli olduğunu nasıl söylerler? Ya uzay sonsuz değil de değişimin ta kendisiyse yani sürekli değişen dünyada, monoton yaşamın çok az olduğu bir dünyada uzayın değişimle süreklilik kazandığı bana daha mantıklı geliyor.

            Bir bomba misali sürekli dağılarak genişleyen bir evrenin değişimle yaşamını sürdürmesini beklerim. Genişleyen evren teorisine göre bu değişen evrenin sürekli enerjisini kaybederek değiştiği ve sonunda yok olacağı savunulur ama gücü artarak devam eden bir kaos gücünün sınırında durdurulursa ve bu kaybolan enerji, enerji korunumu yasasına göre geri kazanılırsa devasa bir enerji açığa çıkar ve bu enerji dünyayı daha iyi yaşanılan bir gezegen haline getirip gerçek anlamda gezegeni ölümsüz yapar. Evrendeki en büyük süpernova patlamasından bile daha büyüktür.

            Her şey enerjiden kurulmuştur. Güç enerji, madde enerji, evren bir enerjidir. Uzay enerjiden kurulu sistematikler bütünü ve kurgusudur. Güneşin enerjisi olmazsa dünyadaki canlılar kaç saniye hayatta kalabilir ki ya da galaksilerin kendi düzenleri içinde yörüngeleri olmazsa kaç yıldızın ışığı sönmeden durabilir. Süpernova patlamalarından açığa çıkan enerji olmazsa kara delikler oluşamaz. Bu kadar enerjiye ihtiyaç duyduğumuz ve enerjinin de çok büyük bir öneminin olduğu bir zamanda bu kaybolan enerji fiziğin yasalarına göre açığa çıkartılırsa hemen hemen bütün sorunların ortadan kaldırılabileceği de bir gerçektir.

           Uzayın genişlemesiyle yok olan bu enerjinin oluşması için gerekli olan sadece daha büyük bir enerjidir ya da bu enerjinin gösteriş biçimidir. Tüm uzayı kapsayacak bir enerji.... Öyle ki uzayın merkezinde oluyorsun bu enerjiyle ve her şey sana bağlı olur, tüm evrene hakim olacak bir konumda kollarını avuçlarına kadar tüm gücünle açarsın ve uzayı dengede tutarsın. İşte güç .... Soluduğun hava artık uzay boşluğu değil senin enerjin olur. Senin uzaya değil uzayın sana ihtiyacı olur.

           Tüh rüyaymış* . Tüm enerjilerin kaynağı olan uzaydaki bu enerji, elde etmek imkansızdır. Fiziğin temel kuralının dediği gibi "Hiç bir enerji vardan yok, yoktan var olamaz."
                                         
                                                                                                                    Adnan KÖROĞLU